MONGOK (HASPET) KALESİ
Kaleden günümüze sadece iki adet gözetleme kulesi ile bazı sur duvarları sağlam kalabilmiştir. Kalenin geri kalan kısımları gerek doğal afetlerden gerekse yerel halktan gelen tahribatlar sonucunda yok olmuştur. Kalenin kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Kale yol güvenliği açısından baktığımız zaman şehri koruyan iç kale konumundadır. Kalede yapı malzemesi olarak kesme ve moluz taş kullanılmıştır. Taşları birbirine tutturmak için ise horasan harcı ile taşlar üst üste bırakılmıştır. Kalenin iç kısmına dökülen ve zamanla doğal afetlerden dolayı sürüklenerek gelen topraklar büyük ölçüde kalenin iç kısmını doldurmuştur.
ÇENGELLİ KÖYÜ KİLİSESİ
Hıristiyanlarca farklı bir önem verilen kilise, ilk yapıldığı dönemlerde ateş tapınağı olarak kullanılmıştır. Romalılar döneminden sonra bölgeye gelen Sasaniler tarafından M.S. 399 yılında Hıristiyanların ibadethanesine dönüştürülmüştür. Her ne kadar yerel halk tarafından girişin batı kısmından olduğu söylense de , Kilisenin giriş kısmı tam olarak bilinmemektedir. Ancak batı kısmında sağlan kalan kalıntılardan yola çıkılacak olursak zayıf bir ihtimal olsa da girişin buradan sağlandığı söylenilebilir. Kilisenin uzunluğu 40-. uzunluğunda olmasına rağmen etraftaki çarpık yerleşmeden dolayı büyük bir yapı kompleksi olan Kilisenin tam alanı saptanılamamaktadır. Kilisenin yerleşim yeri köyün merkezi konumundadır. Yapının sadece güney beden duvarı sağlam kalabilmiştir. Sağlam kalan bu kısımdan da anlaşılacağı üzere yapının üst örtüsü beşik tonuzla kapatılmıştır. Yapının geri kalan kısımlarından tam olarak ne oldukları anlaşılmamaktadır. Kilisenin iç kısmına çok fazla toprak doldurulduğundan zemin seviyesi görülmemektedir. Kilisenin etrafındaki yapılaşmalar yetmiyormuş gibi iç kısmında bile yapılar olduğu görülmüştür. Kilisenin beden duvarlarında süsleme amacıyla kullanılan taşların tamamının bugün köylüler tarafından kendi evlerinde kullanmaktadırlar. Bu kabartmalı taşlardan yola çıkacak olursak, Kilisenin ne kadar önemli olduğu anlayabiliriz.
Ayrıca Kilisenin etrafında ayakta kalabilen ve halada yerel halk tarafından ahır ve samanlık olarak kullanılan iki adet kesin olarak ne olduğu bilinmeyen yapılar görülmüştür.
HACI ŞEREF CAMİİ
Camiye sonradan eklenen üç gözlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Harem mekanı kare planlı ve üzeri dokuz kubbe ile örtülüdür. Camide fazla süsleme unsuru kullanılmamıştır. Taç kapısı dıştan çift silmeli ve her silme ayrı ayrı tırtırlanmış ve içten sade tutulmuştur. Caminin mihrap üzeri kubbe ile örtülü olup, mihrap kısmı oldukça sade tutulmuştur.
Caminin batısında yer alan bir adet minaresi bulunmaktadır. Minarenin kare kaidesinin üzerindeki kitabeye göre 1902 yılında yapıldığı yazılmaktadır. Minare kaidesi düzgün kesme taştan yapılmış ve tek şerefeli silindirik gövdelidir. Minarede iki renkli taşlarla zikzak ve geometrik motiflerle zenginleştirilmiştir.
Caminin ana mekanına kuzey ve doğu yününde iki ayrı giriş kapısı bulunmaktadır.
MUŞ ULU CAMİİ
Camii Muş Kalesinin eteğinde ve meyilli bir araziye yapılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre Hicri 979 (Miladi 1571) tarihi yazılıdır. Herkes tarafından Cami’nin Şeyh Muhammed Mağribi tarafından yaptırmış olduğu kabul edilir. Çünkü Cami avlusunda yatan Şeyh Muhammed Mağribi’nin kendisidir. Camii, enine dikdörtgen planlı olup iki sahından oluşmaktadır. Caminin harım mekanına sivri kemerli basit bir kapıyla girilmektedir. Caminin ortasında büyük bir kubbe ile örtülü olup, altı destekli camiler içine girmektedir. Kubbenin yanları ise beşik tonozla kapatılmıştır. Kubbenin iç kısımlarında küçük ebatta nişler bırakılmıştır. Camii mihrabı kapının hemen karşısında yer almakta olup, sivri kemerli bir şekilde yapılmıştır. Mihrap kısmının üst kısmına iki sıra halinde mukarnas kavsara yapılmıştır. Camiye sonradan eklenmiş olduğu tahmin edilen, batı yönündeki ana mekana iki kemerle açılan ve üzeri beşik tonozla kapatılmıştır. Bu bölümde sade yuvarlak kemerli bir mihrap nişi de bulunmaktadır.
Yapıda düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Caminin iç duvarları yerden . yüksekliğinde beyaz fayanslarla çevrelenmiştir. Caminin üç gözlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Caminin orijinal minaresi günümüze ulaşamamıştır. Ancak orijinaline sadık kalındığı söylenilen minareyi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1968 yılında yaptırılmıştır. Minare son cemaat yerinden göğe yükselmektedir. Minare dikdörtgen bir kaide üzerine silindirik gövdeli ve tek şerefeli bir şekilde yapılmıştır. Minarenin silindirik gövdesi üzerinde zigzak motifleriyle hareketlendirilmiştir. Depremden zarar gören minareyi 1972 yılında bir kez daha onarılmıştır.
MAŞUKA BİTLİSİ (MUŞTAK BABA) TÜRBESİ
:Muştak Baba diye anılan zatın asıl ismi Mustafa olarak geçmektedir. Kesin doğum tarihi bilinmemekle birlikte, doğum yeri olarak Bitlis İli geçmektedir. Medrese eğitimine ilk olarak amcası Hacı Mahmut Efendiden alır. Muştak Baba bir süre buradan eğitimine devam ettikten sonra Hacı Hasan Şirvani’nin İrşat halkasına girerek Mutasavvıf şairlerinden biri olur. Muştak Baba memleketin bir çok illerine giderek bilgiler edindi. Elde ettiği bu bilgileri ise “ASAR” adlı el yazmasında toplamıştır. Bu eser şuanda Süleymaniye Kütüphanesinde Mahmut Efendi Bölümü 2421’de kayıtlıdır. Hicri 1233 (M. 1818) tarihinde Bitlis’ten İstanbul’a seyahat ederken Muş’ta konaklama yaptığı esnada kendisini boğdurmuşlardır. Bir rivayete göre de Muştak Baba’yı, zamanın Beylerinden olan Aleaddin Bey tarafından boğdurulmuştur. Başka bir rivayete göre ise Muş’ta yaşayan Yezidiler tarafından öldürülmüştür. Kısacası halk arasında çeşitli rivayetlerle bu olay farklı anlatılır.
ABDÜLVAHAP GAZİ TÜRBESİ VE ÇATBAŞI ŞEHİTLİĞİ
Türbeye bitişik olarak geniş bir salon ve salonun hemen doğusunda ise ibadet ve dinlenme amacıyla yapılmış olan bir camii bulunmaktadır. Camiinin kıble duvarına basit bir mihrap nişi yapılmıştır. Türbe kısmı moloz taştan yapılmış ve üzeri betonla sıvanmıştır. Türbenin ana mekanı dikdörtgen planlı olup, üzeri beşik tonazla örtülmüştür. Türbenin Kuzey ve Güney beden duvarlarına üç’er adet küçük ebatta nişler bırakılmış. Günümüzde bu nişler Kuran-ı Kerim ve Mushaf-ı Şerifler bırakılmak için kullanılmaktadır.
Türbenin içinde üç adet mezar yer almaktadır. Girişin hemen sol kısmında Sahabe-i Kiramlardan Abdülvahap Gazi (r.a) hemen sağında ise Tarışlı (Silvan) Şeyh Şeref ve Muş ulemasından Hacı Tayyip Efendi yatmaktadır.
Türbe ile Camii arasında kalan bölüme ise sonradan gömüler yapılmıştır. Bu bölüm daha önceleri ahşap destekli direklerle ayakta kalabilmişken daha sonraları ise üst örtü ile birlikte ahşap direkler ortadan kaldırılıp sadece orta kısmına bir adet paye yerleştirilmiştir. Bu bölümün üst örtüsü de değiştirilerek betonarme düz dam ile kapatılmıştır. Bu kısımda ise üç adet gömü yer almaktadır. Bunlardan sadece üç adet gömünün kimlere ait olduğu bellidir. Bunlar; Hoca İbrahim Efendi, Muş alimlerinden Faik Aykal ve Hacı Tayip Efendinin oğlun Molla Fethi Rahman Efendiye aittir.
Sonuç olarak; kabristanla bütünleşen bir Türbe konumundadır. Etrafında en az 40-50 civarında mezarın olduğu bir kabristanla birlikte etrafı surla çevrelenmiştir. kültürel değerlerimizden biri konumunda olan bu yapımızı daha ileriki bir döneme en iyi bir şekilde bırakabilmek için, türbeye daha köklü ve sağlam bir restorasyon çalışması yapıldıktan sonra koruma amacıyla bir bekçi bırakılmalıdır. Türbe ziyarete açıktır.