İlimizde ataerkil aile düzeni hakimdir. Bu nedenle geleneksel olan görücü usulü ile evlenme Orta Asya’dan gelen bir yaşam biçimi olarak karşımıza çıkar.
Bilindiği üzere Dede Korkut Destanlarından Bamsi Beyrek, evlendirilmek istendiğinde babası, Kanlı Koca’ya evleneceği kızın vasıflarını ve bu vasıflar doğrultusunda evleneceğini, kızı görmeye bu şekilde gidebileceklerini ifade etmiştir. Hatta, günümüzde izleri yavaş yavaş silinmeye başlayan Beşik Kertmesi olayının benzerine de Dede Korkut Destanlarından Bamsi Beyrek hikayesinde rastlıyoruz.
Kız Görme (Bakma): Kız görmeye (bakmaya) erkek tarafının büyükleri karar verir. Aracılara müracaat edilir. Kız tarafına yakın (genellikle akraba) birinin vasıtasıyla ya haber gönderilir ya da beraber görücü gidilir.
Görücü gidenler, kızın ev içerisindeki hal ve hareketlerini, güzelliğini gözlerler. Kızdan, el ve ev işlerindeki becerilerini görmek amacıyla işlediği nakışları göstermesi istenir. Usulen su istenir. Su verirken gelişine, yürüyüşüne; suyu verirken duruşuna dikkat edilir. Kız da bu konularda dikkatli ve eğitimlidir. Suyu ikram ederken elini göğsüne koyar ve saygıyla hafifçe tebessüm eder. Bunu bardağı geri alırken de yeniler. Bu hareketler, kızın aile terbiyesi ve inceliği açısından önemli göstergeler olarak kabul edilir. Görücüye gelen misafirler giderken yine gelin adayının ayakkabılarını nasıl önlerine koyduğuna dikkat ederler.
Kız İsteme ve El Öpme: Bu konu iki aile arasında ortaklaşa tespit edilir. Genellikle Perşembe günleri kız istemeye gidilir. Günümüzde hafta sonları da ‘kız istemeye’ dahil edilmiştir. Erkek tarafı yakın akraba ve komşularının ileri gelenleri ile birlikte erkekli kadınlı yatsı namazından sonra kız evine giderler.
Erkekler ayrı bir odada toplanırlar. Yapılan ikramlar özellikle kabul edilmeyip önce hal hatır sorularak erkek tarafının en yaşlı olanı söze başlar
- Efendim siz bize buraya neden geldiğimizi hiç sormadınız?..
Kızın velisi biraz sıkılgandır. Hoş geldiniz, sefa getirdiniz. Misafire niçin geldiniz diye sormak bizim gelenek ve göreneklerimizde yeri yoktur, ayrıca bunu sormak bize düşmez.
- Eh o halde biz buraya niçin geldiğimizi açıklayalım: Biz buraya Allah’ın emri Peygamberin kavli ile kızınız .......’yi oğlumuz .........’e istemeye geldik. Kulun takdirinden çok Takdir-i Huda önemlidir. Rızayı-i Bariye itaat etmek gerekir. Hz. Peygamberimiz ‘evlenin’ diye buyurmuşlardır. Bu sünnette uymak muteberdir.
İcap etmesi durumunda diğer misafirlerde söze karışırlar. Neticede kızın babası kendi ev halkının ve kızının görüşünü de aldıktan sonra ve uygun görülmüşse şunları söyler: “Misafirler siz hoş geldiniz, sefa geldiniz. Siz böyle uygun görüyorsanız ben de; bir kızdır size kurban ettim. Allah mutlu ve hayırlı etsin” diyerek rızasını bildirir.
Bunun üzerine erkek tarafının en genci kız tarafının en büyüğünden başlayarak ellerini öper. Bu törene ‘el öpme’ denir.
Bu arada hazırda bekletilen fakat başta kabul edilmeyen ikramlar yeniden talep edilir ve koyu bir sohbet ortamı sağlanmış olunur.
Kadınları bulunduğu odaya da haber salınır. Erkeğin annesi, babası veya bacısı gelin adayına söz yüzüğünü takarlar. Çeşitli ikramlardan sonra erkekler arasında gelin adayı tarafına istenen hediyeler konuşulmaya başlanır. Bu hediyeler genelde at, silah,takı ve başlık parası kararlaştırılır. Bazı yörelerimizde başlık parasına”Süt Hakkı” denir. Bu adetler günümüzde unutulmaya yüz tutmasına rağmen az da olsa bazı köyler de bu adetler halen sürmektedir.
Şerbet İçme:Nişan törenine yörede ‘şerbet İçme’ denilmektedir. Bu tören genellikle Pazar günleri yapılır. Erkek tarafı, eş-dost dolaşarak ya da koçurgan (davet edici) vasıtasıyla tören duyurulur. Şerbet İçme töreni kızın evinde yapılır. Erkek evinden en az iki kadın şerbet ezmek ve dağıtmak üzere sabah erkenden kız evine gider. Erkek evinden getirilen şeker, suda eritilir ve şerbet renklensin diye içine kızılcık şekeri katılır. Şerbet ikramı sırasında biri misafirlere kuru, diğeri ise ıslak havlu tutarlar.
Erkek tarafının davetlileri öğleye kadar törene katılırlar. Misafirler, erkeğin babası ve mahallenin hocası tarafından karşılanır. Şerbet, gümüş kupalarda ikram edilir. Erkeklerin töreni bitince, kadınlarınki başlar. Tören gece yarısına kadar sürer. Kadınlar, önce erkek tarafının evinde toplanırlar. Sonra topluca kız evine giderler. Burada önce eğlence faslı başlar; kadınlar bir ağızdan oyun havaları söyleyip def çalarlar. Bu şenlik vakit ilerledikçe nişan yapılacak yere doğru kayar. Erkek tarafının eşya sandığı odanın ortasına konulur. Sandık açılır, içindekiler teker teker gelen kadınlara gösterilir. Takılar gelin adayına takılır. Buradaki tören böylece sürer gider..
Sabah kız tarafı bir sürahi şerbetle nişan yüzüğünü erkek evine yollar. Damat adayı nişan yüzüğünü parmağına takar ve yüzüğü getiren kadına şerbet ve bahşiş verir. Nişanla düğün arasında geçen her ayda ‘Pay Töreni’ (Gelin Görme) yapılır. Erkek evi, bir tepsi kurabiye, baklava, tatlı, elbise, bilezik, terlik gibi hediyeler gönderir.
Güveyi Giydirme: Düğün genellikle çarşambadan başlar. Davetlilerin öğleyin güveyin evinde toplanmalarıyla ‘Güvey Tıraşı’na başlanır. Berber tıraşa başlayınca sesi güzel olanlar yanık türküler okurlar. Berber bahşiş almak için ‘ustura kesmiyor’ diye birkaç kez durur. Tatmin edici bahşişini aldıktan sonra tıraşa devam eder.
Tıraştan sonra damadı giydirme işlemine başlanır. ‘Damatlık’ elbiseler, güveyin başı üzerinde üç kez dolaştırılarak tek tek giydirilir. Güveye elbiseleri sağdıçlar giydirir.
Güveyin iki sağdıcı olur. Bunlardan biri evli, diğeri ise bekar olur. Damatlık giydirildikten sonra sağdıçlardan biri damadın sağ koluna girerek gelen davetlilerin önünde saygı gösterisi olarak durulur ve ilk önce aile büyükleri olmak üzere büyük olanlarının elleri öptürülür. Bu törenin ardından topluca yemek yenilir.
Gece Düğünü: Gece düğünü, yatsı namazından sonra başlar. Misafirler hep beraber çalıp eğlenirler. Eğlence aracı genellikle davul–zurnadır. Bu arada damadın sağdıçlarının yerine oturmak isteyen ya da sağdıçların iyi hizmet etmediklerini gören davetlilerden biri, çarşıdan bolca yemiş alarak döner ve sağdıçlara şöyle der: “Bu yemişleri şimdi dağıtacağım. Ya bedelini ödersiniz, yada biriniz yerinden kalkar, sağdıç ben olurum.” Yemişler dağıtılır. Sağdıçlar da bedelini öderler. Yemişi çarşıdan alıp getiren kişi düğünü terk eder. Eğer sağdıçlar yemişin karşılığını ödememişler ise biri yemişi getirene yerini bırakmak zorunda kalır. Ama yerini bırakma çok büyük bir hakaret olarak kabul edildiğinden, yeri terk etmektense neyse bedel ödenir.
Kına: Gelinin baba evinden ayrılışın ilk işaret kına yakmak törenidir. Gece düğün sürerken kına töreni yapılır. Düğün evindeki davetlilerden kadınlı erkekli bir bölümü kız evine gider. Erkekler ve kadınlar ayrı odalarda eğlenirler. Kadınlar, götürdükleri çerezleri misafirlere dağıttıktan sonra bir tepsi içinde kına getirilir. Tepsinin çevresi mumlar ile donatılarak ortaya konur. Gelinin ellerine ve ayaklarına kına yakılır. Kına yakılırken gelinin annesi tarafından hediye olarak gelinin kınalı eline altın bırakılır. Bu arada yanık türküler, maniler... okunur.
Bu türkülerin en yaygını evden ayrılan kızın annesine hitaben söylediği “Hıneyi Getir Ane”dır:
Hıneyi getir ane
Parmağı batır ane
Bu gece mısafıram
Al koynan yatır ane
Maydanoz bağladılar
Ciğerim dağladılar
Men şoförü almazdım
Başıma bağladılar
Kalede var çeperler
Çepere su seperler
Uzak yoldan geleni
Terli terli öperler
Bu türküler okunurken gelin ağlar, erkek tarafı ise güler. Misafirlere de kına dağıtıldıktan sonra eğlenceler sürdürülür. Kınacılar düğün evine yani erkek tarafının evine döner. Bunlardan ‘yenge’ denilen üç bekar kız gelinin yanında kalır. Uyuyanların eteklerini birbirine dikmek, uykuda iken birbirinin yüzünü boyamak gibi eğlenceler gece boyu yapılır.
Damadın kınası, düğün evinde yapılır. Kına tabağı içindeki mumlar yakılır ve evin genç kızlarınca içeriye getirilir. Biraz eğlenildikten sonra damadın sağ elinin serçe parmağına kına sürülerek bağlanır. Davetliler de parmaklarına kına sürerler. Her iki kına töreninde de çalgıcılara bolca bahşiş verilir. Damadın yakınları gece düğün evinde sabaha kadar eğlenme için kalırlar.
Gelin Götürme:Sabahın erken saatlerinde düğün alayı kız evine gider. Kız evinde kapı genellikle kapalı tutulur. Kapının açılmayacağını, açılabilmesi için taleplerini şöyle dile getirir: “ya tabanca, ya para, ... isterim. Vermezseniz kapıyı açmam”. İstedikleri ya temin edilir ya ad gönlü hoş edilerek kapı açtırılır.
Gelin hazır olunca bir koluna damadın sağdıçlarından biri, diğer koluna ise kızın kardeşlerinden biri girerek gelin yavaş yavaş baba evinden çıkarılır. Gelin bütün ailesi ile helalleşip vedalaşır. Anne ve baba kızlarına, “iyi bir gelin olasın, kaynananın sözünden dışarı çıkmayasın. Yoksa emeğimizi ve sütümüzü helal etmeyiz” derler.
Gelin alayının dönüşü mutlaka farklı yoldan olmalıdır. Alay, yolda bahşiş almak isteyenlerce kurulan barikatlarla sık sık karşılaşır.düğün alayından önce gelinin aynası, çeyiz sandığı, yatağı ve diğer eşyaları gider. Yol boyunca testi kıranlara, su dökenlere de bahşiş verilir.
Damat sağdıçlardan biri ile dama çıkarak gelini bekler. Gelin attan ya da arabadan inerken başına çerez, bozuk para serpilir. Paralar bereket getirir inancıyla orada bulunanlarca paylaşılır. Yemişler de “ağbat başan, (darısı başına)” denerek gençlere yedirilir. Kapının girişinde gelinin avucuna bal sürülür. Oda bu balı kapının üst eşiğine sürer. Bu adet ile gelinin-kaynana ilişkinin tatlı olacağına inanılır. Bereket getirsin diye su dolu küp hızla yere çarpılarak kırılır. Gelin odasına alındıktan sonra damat ile bir süre baş başa kalır. Damat gelinin duvağını açarak “Yüz Görümü” hediyesini takar ve sağdıçlarca gezmeye götürülür. Komşular gelin görmeye gelirler.
Yatsı namazından sonra damat, sağdıçlarınca odasına götürülür. Damat iki rekat namaz kılar. Damadın ablası kardeşi ile gelinini el ele tutuşturur: “bunu sana teslim ettim. Seni de Allah’a teslim ettim” diye nasihatte bulunur. Güvey ile gelin baş başa bırakılır. Gelin yüz görümlüğünü almadan damatla konuşmaz
Sabah namazından çıkılınca sağdıçlar gelerek damadı evden alır, hamama götürürler. Gelin ise gerdekten üç gün sonra hamama götürülür. Sağdıçlar hamamdan sonra birer gün arayla yemek verirler. Pazar günü de damat sağdıçları yemeğe çağırır ve hediyeler verilir.
Muş’ta, evlenme çağına gelen kız, kısmetinin bağlı olduğuna inanır. Eğer bu kız, arka arkaya üç çarşamba bir oklava alıp, oklavayı ata biner gibi bacağı arasına alarak minareye çıkar ve şerefeden üç kere “Kırnavır, adetiz batsın, it babaliler” diye devir yaparsa o kızın kısmeti hemen açılırmış ve istemeye gelirlermiş. Bu gelenekte, genç kızların oklavaya at gibi binmeleri eski Türk din adamı görevi üslenen “Kam veya Saman”ın ayin sırasında kullandıkları sembolik tahta ata benzemektedir ki harekette de göğe doğru bir çıkış olması da dikkat çekicidir.
Ayrıca, kısmeti kapalı kızların, kısmetinin açılması için hiç kullanılmamış bir kilidin, kilitlenerek kilidin Cuma namazından ilk çıkan kişiye açtırılması ile kısmetinin açılacağına inanırlar.
Muş ilinde ve çevresindeki aşiretlerde, ölenin ardından acıları dile getiren ağıtlar dökülür. Ağıtçılar ölenin hayatta iken yaptığı iyilikleri terennüm eder. Yas tutma haftalarca sürer. Yas sırasında ölü evi badana edilmez, hamama gidilmez, kına yakılmaz, takı takılmaz bu şekilde yas da olduğu belirtilir.
Ölen kardeşin eşini alma veya ölen gelinin kız kardeşi ile evlenme ile öleninin ruhunun rahat edeceğine, huzur bulacağına inanılır